Filmi bugün izleme fırsatı buldum. Genel olarak filmi beğendim diyebilmeme rağmen tatmin olmadığım noktalar var. Tatmin olmadığım noktaların kimi filme sıradan bir film olarak bakmamdan, kimisi de bir Assassin's Creed yapımı olarak bakmamdan kaynaklanıyor. Önce film olarak beğenmediğim yanları belirteyim:
-Filmde büyük bir kısmı günümüzde geçmesine rağmen günümüz hikayesindeki boşluklar çok fazlaydı. armutyus dostumuz tam da benim takıldığım noktalara basmış. Gerçekten de suikastçılar ne ara böylesine bir plan yaptılar hiç gösterilmedi. Bu kısmın seyirciye bırakılması bence fazlasıyla yanlış bir karar. Filmin iki saatlik dilime sıkıştırılmaya çalışıldığı hissine kapıldım bu yüzden. Ayrıca Callum'un agresif yapısının da yeterince iyi yansıtılmadığını düşünüyorum.
-Jeremy Irons gibi usta bir oyuncu ne yazık ki yeterince kullanılmamış. Evet zaten oynadığı karakter dolayısıyla fazla ön planda olmasını veya sahnelerinin çok olmasını beklemiyoruz ama en azından gözüktüğünde repliklerinin daha vurucu olmasını beklerdim. Eğer yapım ekibinin düşüncesi otoriter bir patron tiplemesi yaratmaksa pek de başarılı bir iş çıkarılmamış maalesef.
-Aksiyon sahnelerindeki müzikleri sevmeme rağmen ambiyans parçalarından pek memnun kaldığımı söyleyemem. Jed Kurzel'in Macbeth filminde çıkardığı kaliteli işten sonra gene oldukça iyi bir çalışma bekliyordum. Kötü olduğunu söyleyemiyorum ama beklentilerim biraz havada kaldı.
Şimdi ise bir Assassin's Creed yapımı olarak beni tatmin etmeyen noktalarına değineyim:
-Callum'a Sophia'nın veya bir başkasının Animus'un gerçekte ne olduğu, nasıl işlediği hakkında detaylı bilgi vermesini beklerdim. Örneğin ilk oyunda Animus'un ne işe yaradığını, nasıl çalıştığını Warren Vidic Desmond'a çok güzel bir şekilde açıklıyordu. Hele o sahnedeki kuşların göç etmesi örneği gerçekten de insanı düşündüren güzel bir andı. Bu tarz bir sahne ile aynı zamanda seriye yabancı olan izleyiciler de sistemin mantığını daha iyi kavrayabilirdi.
-Animus cihazının yanında bulunan silahlar bildiğimiz cam vitrinlerin içerisinde saklanıyor. Abstergo gibi güvenliğe bu kadar önem veren bir kurumun son derece tehlikeli olabilecek deneklere silahları bu kadar yakın bulundurması oldukça garibime gitti. Zaten Cal önderliğinde bir başkaldırı olacağını tahmin etmek zor değildi ve camlarla korunan silahları görünce ilerleyen sahnelerde gerçekleşecek başkaldırının gidişatını tahmin etmek çok da zor olmadı. Ayrıca isyan da bana Stanley Kubrick yapımı Spartaküs filmini anımsattı. O filme dair beğenmediğim tek nokta isyanın başlangıç fitilinin fazla iyi yansıtılmaması ve diğer gladyatörlerin pek bir bilmedikleri Spartaküs'ü neden bir anda lider belledikleriydi.
-Oyun serisine veya çizgi romanlara göndermeler 'çok' azdı. Arkadan bir yerlerden Ezio geçsin falan demiyorum. Ancak Discovery'ye yapılan bir iki gönderme, Baptiste karakteri, Abstergo tesisinin tasarımındaki bazı ince detaylar, çizgi romanlara bir iki ufak dokundurma, klasik Animus koltuğu ve son sahnedeki suikastçılar haricinde easter egg neredeyse yok gibiydi.
-Filmin açılış sahnesindeki Suikastçı Kardeşliği'ne katılma sahnesi hiç hoşuma gitmedi. Kardeşliğinin öğretilerini ve ülkülerini özetleyen sözler yerine Tapınakçı karşıtı bir oluşum olduklarını belirten sözler sarf edilmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Ancak parmak kesilmesinin Granada Suikastçıları arasında süregelen bir gelenek olarak yansıtılması beğenimi kazandı.
-Filmde kartal sahneleri gereksiz fazlaydı. Seriyi bilmeyenlerin hayvanı bu kadar çok görünce Suikastçılar ve kartal arasında bir bağlantı olduğunu düşünmesi hariç bu sahneler pek bir işe yaramıyordu. Ancak daha ilk filmden seri hayranlarını etkileyelim demeyip Eagle Vision kullanılmamaları takdiri hak ediyor.
Fazla eleştirmiş gibi oldum ama beğendiğim şeyler de mevcut elbette. İlk Medeniyet, Eagle Vision ve diğer POE'lerin hemen açıklığa kavuşturulmayıp serinin devamına bırakılması iyi düşünülmüş. Şu an film yerden yere vurulduğu, gişede beklenenleri karşılamadığı için 'Acaba devam filmlerinden vazgeçilir mi?' diye düşünmeden edemiyorum. Hayranların çoğu Animus sisteminin değişmesini eleştirmişti, ancak ben bunun doğru bir karar olduğunu düşünüyordum ve filmi izleyince yanılmadığımı fark ettim. Kanama etkisi ve deneğin yetenek kazanımını daha mantıklı bir hale sokuyor. Ayrıca Sophia'nın film boyunca geçirdiği evrim -başka bir tabirle filmin başında ve sonunda iki farklı Sophia görmemiz- beni oldukça etkiledi. Son olarak da Sophia'nın babası Alan Rikkin'e söylediği "Now I am become death. The destroyer of worlds." alıntısı çok hoşuma gitti. Zira bu söz, Bhagavat Gita'da geçmesinden ayrı olarak 'Atom bombasının babası' olarak bilinen Robert Oppenheimer tarafından başarıyla tamamlanan atom bombası deneyinin ardından söylenmişti. Sophia da bu söz ile babasına açık açık sert bir eleştiride bulunuyor.
Filmleri puanlamayı artık mantıklı bulmuyorum ama herhalde bir puan verecek olsam 7-7.5 gibi bir şey verirdim. Film şu anki eleştirilerin pek çoğunu hak etmiyor olsa da devam filmleri gelecekse bu eleştiriler iyi değerlendirilmeli.